“Sevgili Dünürüm” dizisinin Ayperi’si Rojda Demirer, oyunculuğun tembelliği kaldırmayacak bir meslek olduğunu söyledi.
Kendine bir şey katamayan ve cepten yiyenlerin bir gün yok
olacaklarını belirten Demirer, “Oyunculuk dipsiz bir kuyu gibi, ne
kadar uğraşsanız da sonunu göremezsiniz” dedi. 8 yaşında radyo
tiyatrosuyla başladığı meslek hayatında 20 yılı geride bırakan Rojda
Demirer, son olarak “Sevgili Dünürüm”de Ayperi karakteriyle izleyici
karşısına çıktı. Sürekli çalıştığını belirten Demirer, “Oyunculuk
dipsiz bir kuyu gibi, ne kadar uğraşsanız da sonunu göremezsiniz” diyor.
Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?- 1988 yılında TRT Ankara Radyosu Çocuk Saati sınavlarına girdim ve
kazandım. Bir yıl boyunca Ejder Akışık, Rüştü Asyalı gibi çok değerli
oyunculardan diksiyon ve oyunculuk dersleri aldım. 10 yıl radyo
tiyatrosu yaptım. Bu süre zarfında da TRT televizyonunda pek çok dizide
oynadım, program sundum. “Çocuk Saati” benim tiyatroyla tanışmamı
sağladı. 14 yaşındayken Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenecek “Gazap
Üzümleri” adlı oyun için yönetmen Christopher Martin bir çocuk oyuncuya
ihtiyaç duydu ve role beni uygun buldu. Üç sene boyunca o oyunda yer
aldım. 1997’de de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro
Bölümü’ne girdim. 2001’de mezun oldum. 2002’de Trabzon Devlet Tiyatrosu
kadro sınavlarını kazandım. Beş yıl görev yaptıktan sonra işlerimin
yoğunluğu nedeniyle istifa ettim.
Peki, oyunculuk geçmişinize dönüp baktığınız zaman nasıl bir değerlendirme yaparsınız?- Şu ana kadar çalıştığım her işten keyif aldım. Bunların içinde çok
uzun sürmeyen, reyting kurbanı olan işlerim de vardı ama bu piyasanın
içinde olmak demek, bu durumlara da alışmak anlamına geliyor. Sonuç
olarak ben her işin bana çok güzel yollar açtığına ve bana çok şey
kattığına inanıyorum. Oyunculuk denen şey dipsiz bir kuyu ve ne kadar
çok ona odaklanır, farklı şeyler denerseniz, o kadar gelişirsiniz.
Yarından itibaren yeni bölümleri yayınlanmaya başlanacak “Sevgili Dünürüm”de başrol oynuyorsunuz. Tepkiler nasıl?- İnsanlar “Sevgili Dünürüm”ü gerçekten çok sevdi. Bunu verdiğimiz ara
yüzünden dizinin kaldırıldığını düşünen insanların tepkileriyle bir kez
daha anlamış olduk. Ama hiç üzülmesinler, ekranlara dönüyoruz. Bence
dizimizin bu kadar sevilmesinin ana nedeni, doğru kast… Gerçekten
ekipte herkes rolünü çok benimsemiş ve cuk oturmuş durumda… Ayrıca
aramızda yarattığımız sinerjinin de seyirciye geçtiği bir gerçek… Ekip
olarak o kadar güzel bir uyum yakaladık. Çekimler sırasında o kadar çok
eğleniyoruz ki, bu da seyirciye geçiyor. Çünkü bizim seyircimizin bu
anlamda çok seçici olduğunu düşünüyorum. Samimi bulmadıkları şeyleri
çok güzel eliyorlar.
Şu anda istediğiniz yerde misiniz?- Dediğim gibi oyunculuk dipsiz bir kuyu gibi… Ne kadar ilerlerseniz
ilerleyin, asla sonunu göremezsiniz. Zaten sonuna geldiğinizi
düşündüğünüz noktada tükenmeye başlarsınız. Bu yüzden her yeni işte
sınırlarımı zorlamaya devam ediyorum.
Sinema deneyiminiz de var…- Ben bu piyasada kariyerime, Yusuf Kurçenli’nin yönettiği, Kadir
İnanır ve Türkan Şoray’la başrolü paylaştığım “Gönderilmemiş Mektuplar”
filmiyle başladım. Bu değerli isimlerle çalışmak bana ÇASOD Umut Vaat
Eden Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirdi. Sinemaya bu kadar iyi bir başlangıç
yaptığım için, bundan sonra çok daha seçici olmam gerektiğini
düşünüyorum. Çünkü sinema, diziler gibi suya yazı yazmak değil. Sinema
yaptığında kalıcı bir eser bırakmış oluyorsun.
Ayperi de benim gibi aşka çok önem veriyor- Dizideki karakterinizle aranızda benzer yönler var mı?Ayperi de küçük yaşta babasını kaybetmiş. Annesi onun için çok değerli
ve hayatta başardığı pek çok şeyi annesini mutlu etmek için yapmış.
Ayrıca aşk onun için çok önemli. Aradaki kültür ve maddi farklara
rağmen aşkına sahip çıkıyor ve annesine de tüm uçurumlara rağmen aşkını
kabul ettiriyor, sonunda da sevdiğiyle evleniyor. İşte bu açılardan
Ayperi ile uyuşuyoruz sanırım. Benim için de aşk hayattaki en yüce ve
arkasında durulması gereken en önemli şeylerden biri. Çünkü özellikle
bu zamanda yakalamak biraz zor sanırım.